Görünmez şehirlerin görünen mekanları

Engin BAŞCI

Bir şehre gittiğinizde “benim” diyebiliyorsanız, o şehir artık sizindir.

Bir mekana oturduğunuzda kendinizden biliyorsanız, o mekan artık hep sizinledir.

Şehrin ruhunu hissetmek böyle bir şeydir.

Mekanların hayata kattığı değer de öyle…

Ruhunu hissettiğim şehirler giderek azalıyor.

Onların yerini görünmez şehirler dolduruyor.

Neden olmasın; benim de Calvino gibi görünmez şehirlerim var.

Biri dağların eteklerine serpilmiştir. O dağlarda bağlar yeşerir. Şehir desen yine yeşil…

Her evin bahçesinde bir zeytin ağacı, yanında da incir…

Ne polis vardır sokaklarında, ne bekçi. Karakol yoktur mesela, keza cezaevi de…

Sevgi büyür benim şehrimde…

Göremezsiniz… Görünmezdir benim şehirlerim…

***

Para geçmez birinde… Herkes ürettiğini verir birbirine.

Takas pazarları kurulur. Bir kilo soğana bir kilo domates alırsınız.

Çeşmeleri vardır kirlenmemiş sokaklarında.

Çamuru da temizdir görünmez şehrimin…

***

Birinde hiç araba yoktur…

Ya yürür ya da bisiklete biner insanlar…

Bir diğerinde en çok üç katlı binalar…

Hepsi bahçeli…  Bahçelerinde de mutlu hayvanlar…

Kiminde kedi, kiminde köpek, kiminde gezen tavuklar…

***

Şehirlerimden biri sınırların olmadığı küçük bir dünya gibidir…

Her renkten her inançtan insan yaşar…

Sadece evlerinin değil, gönüllerinin kapıları da açıktır…

Meydanında iki ağaç vardır; biri çınar biri meşe… Sadece onlar yarışır birbiriyle…

Hayallerimde gidip gelmişliğim vardır, ama hiçbirinde yaşamadım…

Burukluğum ondandır; yaşadığım yerlerde ise görünmez şehirlerimi bulamadım.

***

Görünmez şehirlerimi bulamadım ama kendimden bildiğim mekanlar edindim bolca.

Biri Eski Foça’daydı; Mehmet Şen’in Foça Dibek Kahve mekanı… Küçük Deniz sahilinde, dar bir ara sokakta sıcacık bir mekandı.

Askerlik yaptığım yıllardı.

Hemen her gün uğrardım.

Mehmet’in çayında ve tadı damakta kalan kahvesinde demli sohbetler büyüttük.

O sohbetlerde yıllar içinde kökleşen dostluklar filizlendi.

Foça’ya her gittiğimde ilk uğradığım mekandır orası.

Yaklaşık 30 yıldır çalıştığım TRT İstanbul Radyosu’nun bulunduğu Harbiye’de de mekanlarım oldu.

Sıkça gittiğim bir pastane, bir de ara sokakta küçük bir kahvaltı mekanı vardı.

Hangisine gitsem aynı masada oturur çayımı yudumlardım.

Erken saatlerde gittiğimden olsa gerek o masalar genelde boş olurdu.

Bazen bir puro yakar geleceğe hayaller kurardım.

Bir de Macar Cafe vardı. Aslında küçük bir bardı.

İş çıkışı günün yorgunluğunu bir tek atarak çıkardığımız, sahibi Ömer ile derin sohbetlere daldığımız çok özel bir mekandı.

O mekan yıllar önce kapandı.

Ömer önce Adapazarı’na, oradan da Budapeşte’ye gitti.

Şimdi orada bir bar işletiyor. Ara ara haberleşiyoruz. Gidersem Macar Cafe’nin ruhunu Budapeşte’de de bulacağımdan eminim.

Şimdi böyle bir mekanım daha var.

İstanbul Aydın Üniversitesi kampüsü içinde Store Cafe Social Club…

Adı gibi aslında sosyal kulüp niteliğinde.

Alışkanlık; yine erken gidiyorum. Bazen mekan açılmadan masama oturuyorum.

Her gün aynı saatte, aynı masada kahvemi yudumluyorum.

Puromu yakıp masamı paylaştığım arkadaşlarla sohbete dalıyorum.

Bize dayatılan hayattan, düşlediğimiz yaşantılardan, dünyadan, siyasetten, sanattan, sinemadan ve öğrencilerimizin geleceğinden konuşuyoruz.

Fikirlerimizi buluşturuyor paylaşıyoruz.

Son zamanlarda Yunanistan’ın Kavala şehrinde de böylesi bir mekan edindim.

Adı, Jim Jarmush’un o unutulmaz filminin ismi gibi Coffee and Cigarettes.

Orta yaşlı bir barista işletiyor.

İşini büyük bir özen ve ciddiyetle yapıyor. Kafenin bir duvarını filmin unutulmaz sahnelerinin birinin duvardan duvara fotoğrafı süslüyor.

Kavala’ya gittiğimde mutlaka sabah saatlerinde o kafeye uğrayıp filtre kahve içiyorum.

O süre içinde Jim Jarmush’un filmleri geçiyor gözlerimin önünden.

Kavala caddeleri sanki filmin mekanları…

***

Kendimizden bildiğimiz böylesi mekanlar giderek çölleşen hayatımızda nefes aldığımız vahalar gibi.

Benim hayatıma yerleşen bu mekanlar size de tanıdık gelebilir.

Belki benzerleri sizin hayatınızda da vardır.

Mekanın ruhu hayallerinizi, düşüncelerinizi harekete geçirir.

Yalnızsanız kendinizle söyleşirsiniz. Kitabınız varsa yanınızda, sayfaları size eşlik eder kendinizden bildiğiniz ve kendinizi bulduğunuz bu mekanda…

Sizi başkalarıyla buluşturan sihirli bir işleve de sahiptir bu mekanlar. Hiç konuşmazsınız, mekanın ruhunu paylaşırsınız. Bazen de konuşur fikirlerinizi buluşturursunuz.

İşte bu çok değerli bir şeydir. Fikirlerin karşılaşması ve bu karşılaşmadan yeni fikirlerin doğması meselesi aslında bir varoluş meselesidir.

Ve görürüz ki aslında hiç de yalnız değiliz.

Muktedirlerin korkusu da bundandır. Onlar insanları buluşturan ve konuşturan alanları ve mekanları sevmezler.

Zaman zaman kapatıp yasaklarlar da…

Bilmezler ki mekanları mekan yapan biziz.

Biz var oldukça dokuz köyden kovsalar da onuncu bir köy olacak elbette…

Ve biz karşılaştıkça kendimizden bildiğimiz mekanlarda, görünmez şehirlerimiz de görünecek bir gün mutlaka…

***(NOT: Yazıda geçen mekan isimleri reklam değildir)E.B.